İçeriğe geç

Sekr ve SAHV ne demek ?

Sekr ve SAHV Ne Demek? – Tasavvufi Kavramlar ve Maneviyatın Derinlikleri

Tasavvufî düşüncede, insanın manevi yolculuğu, çok çeşitli kavramlar ve deneyimler etrafında şekillenir. Bu kavramlardan bazıları, bireyin nefsini aşma, Allah’a yakınlaşma ve derin manevi haller yaşama çabasında önemli bir yer tutar. Bu kavramlardan biri olan sekr, diğer yandan SAHV (Sahv) ise birbiriyle ilişkili ancak farklı anlamlar taşıyan terimlerdir. Her iki terimi anlamak, manevi gelişim yolculuğunda daha derin bir anlayışa sahip olmayı mümkün kılar. Bu yazıda, sekr ve SAHV terimlerinin anlamını, tarihsel arka planını ve günümüzdeki tartışmalarını inceleyeceğiz.

Sekr Nedir?

Sekr, tasavvuf literatüründe genellikle “sarhoşluk” olarak tanımlanır. Ancak bu, bildiğimiz anlamdaki alkol ya da maddi sarhoşluktan çok farklıdır. Tasavvufta sekr, bir kişinin ruhsal ve manevi bir coşkuya kapılması, dünyevi algıların ötesine geçerek ilahi bir aşkınlık yaşaması hâlidir. Bu hâl, bireyin nefsani duygulardan sıyrılarak Allah’a yakınlık hissettiği, dünyevi tüm bağlardan bir süreliğine uzaklaştığı bir deneyimdir. Bu sarhoşluk, bir tür “ruhsal vecd” olarak tanımlanabilir. Sekr hâli, bireyin içsel bir huzur bulması, akıl ve düşünceden ziyade kalp ve ruh düzeyinde bir algı oluşturması anlamına gelir.

İbn Arabi gibi büyük tasavvuf alimleri, sekri, “aklın ötesinde bir bilinç hâli” olarak tanımlar. Bu noktada, sekr, akıl ve zihin boyutunun sınırlamalarını aşmayı, bireyi mutlak gerçeklik ve ilahi aşk ile tanıştırmayı amaçlar. Ancak bu deneyim, her zaman geçici bir durumdur; çünkü sekir hâlindeki bir insan, gerçeği tam olarak kavrayamaz ve dünyaya dair algıları bulanıklaşır. Bu yüzden sekr, aynı zamanda bir “geçici kaybolma” durumu olarak da değerlendirilir. ([islamveihsan.com](https://www.islamveihsan.com/))

SAHV (Sahv) Nedir?

SAHV ya da Sahv, sekre karşıt bir kavramdır. Sahv, tasavvufta “uyanma”, “kendine gelme” anlamına gelir. Bir kişi sekre düştüğünde, tüm dünyevi düşüncelerden ve algılardan uzaklaşırken, SAHV hâlinde ise bu kişilik durumu bir an önce normalleşir ve akıl ve zihin düzeyine geri döner. Sahv, manevi yolculukta, bir kişinin sekir hâlinden sonra yeniden kendine gelmesi ve mantıklı düşünmeye başlaması durumudur. Bu hâlde, birey, yaşadığı manevi coşkunun etkisinden kurtulup akıl ve hikmetle hareket etmeye başlar.

Sahv, sadece bir uyanma hâli değil, aynı zamanda insanın içsel dengeye kavuşmasıdır. Sekir hâlinde, kişi ilahi aşk ve coşku içinde kaybolmuşken, sahv hâliyle bu coşkunun geçici olduğunu kabul eder ve hayatın gerçekliğine yeniden dönerek huzur bulur. Bu süreç, genellikle “ruhsal denge” ya da “hikmetli bilinç” olarak kabul edilir. ([islamansiklopedisi.org.tr](https://islamansiklopedisi.org.tr/))

Sekr ve Sahv’in Tarihsel Arka Planı

Sekr ve sahv kavramları, tasavvufun erken dönemlerinde, özellikle İslam’ın mistik öğretilerini geliştiren mutasavvıflar tarafından derinlemesine işlenmiştir. Bu kavramlar, ruhsal deneyimlerin insanın içsel dünyasında nasıl şekillendiğini ve nefsin sınırlamalarının nasıl aşılabileceğini gösterir. Özellikle Mevlânâ Celaleddin Rumi’nin eserlerinde, sekr hâlini sıkça vurgulayan bir anlatım vardır. Rumi’ye göre, insanın Allah’a yöneldiği andan itibaren yaşadığı coşku, sekir hâline benzer; fakat bu coşku, insanı Allah’a daha yakınlaştıran bir mertebedir. Sahv ise, bu coşkunun geçici olduğu ve kalıcı bilincin ancak akıl ve hikmetle mümkün olduğuna işaret eder.

Sekr ve sahv arasındaki bu denge, tasavvufî anlayışta bir tür denetim mekanizması işlevi görür. Sekr, bireyi her ne kadar ilahi aşk ve coşkuya yönlendirse de, gerçek bilgeliğin akıl ve mantıkla birleşmesi gerektiği vurgulanır. Sahv ise, bu akıl ve mantığın önemini hatırlatır. Bu çerçevede, sekir ve sahv arasındaki denge, bireyin manevi yolculuğunda dengeyi bulması için önemlidir.

Günümüzdeki Akademik Tartışmalar ve Sekr-Sahv İlişkisi

Günümüzde, sekir ve sahv kavramları sadece tasavvufî bir bakış açısıyla değil, aynı zamanda psikolojik ve felsefi çerçevelerle de tartışılmaktadır. Özellikle ruhsal deneyimlerin insanlar üzerindeki etkisi, modern psikoloji ve nörobilim alanlarında araştırılmaktadır. Bazı akademik çevrelerde, sekir hâli, bireyin bilinçli algılarının geçici olarak bozulması olarak ele alınırken, sahv hâli, bu algıların yeniden toparlanması ve bilincin normalleşmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu bakış açısı, psikolojik hastalıklar, psikoz ve mani gibi durumlarla ilişkilendirilebilir. Ancak tasavvufi anlamda bu kavramlar, insanın içsel yolculuğu ve manevi arayışıyla doğrudan ilişkilidir.

Bugün, özellikle psikoloji, felsefe ve mistisizm gibi disiplinler arasındaki etkileşim, sekir ve sahv’in daha geniş bir sosyal ve kültürel çerçevede ele alınmasına olanak tanımaktadır. Bireylerin manevi ve psikolojik deneyimlerini anlamak, bu kavramları sadece birer tasavvufi terim olarak değil, insan ruhunun derinliklerini keşfetmek için birer araç olarak görmek, çok daha kapsamlı bir bakış açısı sağlar.

Sonuç

Sekr ve SAHV (sahv) kavramları, tasavvufun manevi yolculuğunda önemli bir yer tutar. Sekr, bireyin akıl ve mantıktan uzaklaşarak ilahi aşk ve coşku içinde kaybolması hâliyken, sahv ise bu coşkunun geçici olduğunu kabul ederek akıl ve hikmetle yeniden dengeye kavuşma sürecidir. Her iki kavram da insanın içsel dünyasında birer rehber işlevi görür. Bu kavramlar, sadece manevi bir yolculuk değil, aynı zamanda insan ruhunun derinliklerine dair bir anlayışa ulaşmayı sağlar. Sekir ve sahv, tasavvufî öğretinin temel taşlarından biri olarak, bireylerin hem içsel dengeyi bulmalarına hem de Allah’a yakınlaşma yolculuklarında rehberlik etmeye devam eder.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
tulipbet.online